Yaşayan şairler sorunu: keşke ölse miydik demeli; kendi kişiliğimizi hep ön plana çıkaran çatışmaları yarattığımız için ve hatta paylaşıma engel olduğu için. İşte yaşayanın kişiliğini başkalarından önce kanıtlama; yani kendi kendini takdir etme yetkisi; yani yaşayanın ölesice egosundan söz ediyoruz. Çoğu kez, aynı sitede, aynı sayfada iki dakika birlikte kalamayan, başkasının şiirine tahammül edemeyen, kendi tarzını oluştururken diğerlerininkinin, okurlarca beğenilmeyeceğini uman, sayısız egodan.
Oysa erdem, bunun tam tersiydi; toplum için birşey paylaşanın, kendini onlara adadığını gösteren kültür emisyonu; kişiliğin öznel devinimlerini nasıl benimseyebilirdi? Kaldı ki bunların çoğu, kısa sürelerde silinip giden kendini yineleyen döngüsel / kısır kişiliklerdir. Sabırsız türlerin geride bıraktıklarına sanat demek nasıl mümkün olabilirdi? Güncelliği düşen ajanda gibi antolojilerde yer almaktan öteye gidemeyenlerle dolu manşet siteleri, yapay dostluklarla kurgulanmış sırça köşklerde yaşayan söz kâtilleri ile dolu ortamlardan kanıksayan okurları saymayalım bile.
En kötüsü de, böylesi manzumları okumak zorunda kalan, yorumlaşma ve editöriyal görevlileridir ki; bunlar genelde maktûl konumundadırlar. Ama şanslıları yedi canlıdır; her yeni günde bir ölürler, sabah yeni bir heyecanla pir doğarlar; yeni bir kültür paylaşımı, kendini yenilemiş başka bir adam umarlar parlayan sayfalarda; ama manzumun başından sonuna dek aldıkları kasatura darbeleri ile bitkin düşerler.. Ancak onların enerjisi bir türlü tükenmek bilmez; her devinimlerinde, gelenekselliğin, kültürle bilinçlenmenin besleyici kanını taşırlar damarlarında; folklorun tüm figürlerini barındırırlar zamanla, deneyimlenirler; sözcüklerle dans ederler sonunda…
Asıl zor olan da, sarı kâğıtlarda uysal duran sözcükler değildir; yaşayan şairlerin şiirlerini alıp, dimağda istediğiniz gibi evirip çevirmek de… zorluk, şiiri birinci elden derhâl sahiplenip, daha meşrûlaşmadan onun telif haklarından söz etmek; çalınacağından kuşkulanmak; başkalarından önde olduğunu sanmaktır. Dahası yapay sözlerle çevrili dünyalarında, sadece beğenilere açık yorum kutularını süslemektir. Edebiyat dünyasının kodamanlarına (gönülde ırakken) fiziken yakın olmak, onlarla birkaç yerel dergide adını duyurduğunu sanmak; bir daha okunamayan manzumlar karalamak; gerekirse site açmak ve orada üyelerden oluşan müritlerden methiyeler almak; başyazar olmaktır.. Çünkü onlar, bağımsız işleyen okur dimağlarına çok yakın konumdadırlar, onlara rahat vermezler; gücenirler, kıskanırlar; gocunurlar, içlenirler, öfkelenirler, kırarlar, aşağılarlar, manzumları ile müdahâle ettikleri savaş alanına kendileri girerler; şiirin kendi kendini savunmasını beklemezler; yazarın kendileri, düşmanı yani okuru sırtından vururlar!
Bu nedenle canlı yayındaki dans, bildiğiniz vals, tango, çarliston, polka, cha cha, swing, rock'n roll, break dance, mambo, samba, mazurka, kadril, twist, oryantal, salsa, merengue,.. Türlerinden çok daha zordur. Şiirler ne kadar iyi oynarsanız oynayın; şairleri ile ayaklarınızı tutturamazsınız, farklı görüşlerinizin olmasına izin vermezler; kendilerine yakın olanların görüşü zaten aynıdır; tekerrürdür. Farklı yaklaşımların çiroz baskılarını, oldukça kıvrak figürlerle ezer geçerler; henüz gelişme çağında olduğunun bilincinde olmayanın, havada savrulduğu, tepetaklak olduğu çok sık gözlenir.
Oysa sanatta sabır, kültürün aktarımı için gereken zamanı kolayca sağlar. Belki de şair, okuru kendine alıştırmalıdır, manilerle başlayıp, açıkça taşlamalıdır, sonra kapamalıdır dizelerini düz ovalara; derinliklere daldırmalıdır giderek dimağları, okurunu zorlamalıdır içerilere doğru, engin fikirlere yol almalıdır ki; öğretilerde anlaşılmayanı çözmelidir, pratik yollar göstermelidir halka; çünkü onun doğal görevi, budur. Seçkin (donatılı) okurun beklentisi, çoğunlukla güzel bulgular arayan entelletüel devinimler bile olsa; ışığın gücünü, yakıcı veya gerçeği gösterici önderliğini, kılıcının keskin yüzünü gösterici olmasını bekleyen câhil cühelâ takımı her daim vardır; belki de bulunmak zorundadır; fıtratın çeşnisinden mütevellit. Şiar, ozan, aşık ve derviş; bunun için vardır.
Peki bu dansı, kim daha iyi bilir? Kim, diğerinden daha iyi dans edebilir? En iyi dansın özellikleri nedir, ilkeleri kim belirler? Kompetanı kimdir, divası ne der? Bilinen şairlere benzemek midir şairlik, yahut yenilerini, yeni fikirlerle geliştirmek midir? Şiirde evrimleşme var mıdır; yahut şair, edebî devrime, sözel devinime ne kadar hısımdır? Tam tersine şiir; varolan kuralları tekrar etmek midir, öncekilerin dâhiyâne söz oyunlarını taklit etmek midir emel? Pörsümüş imgeleri kullanmak mıdır; akıcılığı dar kalıplarla sınırlamak mıdır; yahut bilmeceye dönüştürülen kurgularla halktan koparılmak mıdır sanat?
Böylesine bilinmezlerin, farklı tartışma konusu değerlerin, üstünlüğüne sanat tarihinin karar verebileceği hususlarda kişiliği öne çıkarıp, şiiri değil şairini savunmak; müziğin ritmine uymayan, yerinde zıplayıp duran bir çocuğun hareketinden başka neye benzer? Böylesine bir paylaşımcı ile ne kadar sanat tartışılabilir, ne kadar iletişim kurulabilir; ne derecede bir uyumla dans edilebilir? Yaşayan şair, şiiriyle iletişim kurmalı iken; okurun kuklavari davranmasını bekler; yetkin olmayan birikimi ile her dansı becerdiğini, ama diğerlerinin onu engellediğini düşünür. Oysa yaşayan, hâlen gelişmesini tamamlamamış bir âdem olarak değerlendirilirken; kendini kemâle ermişlerin sınıfına kaydetmesini, kim kabûllenebilir? Yani yaşayan, yaradan gecinden versin; ölünceye dek birikime açık kapısını kapatmaksızın doldurmalı dimağını, iletişime dayalı paylaşımı ile daha mükemmeli aramalı; okurun gerçekten tercih edeceği şiirleri kotarmalıdır. Belki de tek şey hariç, herkes aynı kategoridedir; bu da, bilmem kaç dile çevrilen kitaplar, yüzbinlere ulaşan şiirler, toplumun diline düşen bulgulara sahip kişiler; yani yaşarken teyit edilenler.
Kaç kez düştüğümü, yerden kalkmaya çalıştıkça kaç defâ tökezlediğimi, köstekçileri saymak yerine, daha iyi dans figürleri öğrenmem gerektiğini yineliyorum her gece yastığıma koyduğum yüreğimle.
Bu dans, oldukça zor!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder