Cennet bilgisi, gök inançlarında tek bir zamanda (veya peryodunda) tek bir kaynaktan yayılan, antik çağ boyunca da aynı tür bilgi eksenini koruyan yinelenmelerle süregiden bir bilgilendirmeye dayalıdır. Bu bilgi, insanın kendi fizyolojisinin veya nedensellikleri açıklamasına dayalı olan uzun deneyimlerin değil, özellikle bozunum gözlendiği kesitlerin toparlandığı (entropinin tersindiği) tekil verilerin saçıldığı dönemlerin bir sonucudur. Bu kesitler, daha çok totemlerin (putların) sonuçlar ürettiği, inanma ihtiyacından değil, tersine onların kırıldığı, aşağılandığı dönemlerin ertesinde rapor edilirler. Daha çok bu kaynaklar, var olana, toplumuna, kavmine ve hattâ ailesine karşıt öğretilerle yüklüdürler. Toplumun daha bir acıma duygusu ile donanmasına, sevginin egemenliğine, güdülere yönelenleri de hayvanî dürtülerini öne çıkaran ateşle benzeştirerek korkuturlar. Gerçekte yeni bir öğreti yerine, aslı unutulanı veya yozlaşanı onaran sürümlerle gözükürler; aynı göksel kaynağı savunurlar, aynı yer'in geçiciliğini anımsatırlar. Buna karşın totemler de, toplumun çalkantılı olmadığı dönemlerdeki önder kişilerin, bilgileri zamanla bozunuma uğramış uzantılarıdır.
Barnaba İncili, Antik döneme ait öğreti kitapları, İki Nehir Arası Toprak (Mesopotamia) kaynaklı kalıntılardan Ebla Tabletleri; insan kaynaklı kurgulardan ziyâde, öğretilerde yer alan varlıkları arkeolojik veya tarihsel bir veri tabanına dayandırmakta, bilimsel verilerle desteklemekte; aralarında mantıksal çıkarımlara izin vermekte, birbirine koşut sonuçlar üretmektedir.
Diğer yandan yer inançlarında, çoğul zamanda, çoğul kaynaklardan yayılan ve böylece giderek alt totemlerle birlikte çoklaşan ve aşırı yerelleşen, sonuçta daha çok birbiri ile çatışan/çelişen, insanî açıklamalar getirme çabasında olan, bunun için fizyolojideki hayvansal dürtüleri veya bilinçaltını kullanan, faunal kurgular içeren kuramlar dikkati çeker. İnsanın toplum içindeki aşırılıklarını, hayvanî yönlerini kısıtlamasını, taşkınlıklarının önlenmesine kışkırtıcı kurallar bütününün, sadece kendini kandırıcı, yahut sıradan önderlerin buna yol açan algılarıyla açıklanması, bu doğrultuda kurgulanması; taş devri fizyolojisi veya antik çağ korkularıyla mümkün olmazdı. Maddesel önderlerin, görünmeyenle ilişkilendirilmesi; gördüğüne inanan bir toplumla bağdaştırılamazdı. Dürtülerin totemler üretmesi, basit korkularını öteki evreni varsaymalarını gerektirmezdi. Sonuçta antik davranış kronolojisi, görünmezlik bilgisinin kendiliğinden ortaya çıkabileceğine ilişkin yeterince akla yatkın, bilimsel verilerle desteklenen kurgular öneremezdi.
Menat, altın buzağı, antik totemler, … insanın giderek sıradanlaşıp aşağılandığı, bozunduğu (entropinin arttığı) konumları sergilerken, madde ile bütünleşmiş bu düzeydeki soyutlukları kullanan karşıtları (bozunan öğretiden çıkar uman bölükler) aynı zamanda türemiştir.
Hiçbir bilgi olmadığı veya zamanla azaldığı zamanki insan konumunun, güdülere daha yakın; insanın bilgilenmesinden sonraki konumununsa bilince daha yakın şekilde gözlendiği tarih biliminin verileriyle ayrıca sınanabilir. İki konum arasındaki farkın doğurduğu bilinç; bilginin bulunduğu ortamda aklın, maddenin bulunduğu ortamda ise güdülerin daha etkin olduğunu ortaya koyar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder