21.05.2011

Kimin İçin Sanat?

'Kim İçin Sanat', sanatın ne için ve kim için yapıldığı konusunda süren bir kargaşanın; ortak noktalarını bulmayı amaçlayan, tümevarıldığında aslında herşeyin bir tek amaca hizmet ettiğinin farkındalığına odaklanan, 'toplum için sanat' ile 'sanat için sanat' ikilemini aşmaya çabalayan, fıtrat temelli öğretinin alt ürünlerinin bireyselliğinden başka birşey olmadığının algılanması ve çözüme başlangıç yapmayı önermek için kaleme alınmıştır.

Sanat; “bir duygu, tasarı, güzellik, ... anlatımında kullanılan yöntemlerin tamamı veya bu anlatım sonucunda ortaya çıkan üstün yaratıcılık”, “belli bir uygarlığın veya topluluğun anlayış ve zevk ölçülerine uygun olarak yaratılmış anlatım”, “bir şey yapmada gösterilen ustalık”, “bir meslekte uyulması gereken kuralların tümü”, “zanaat”, "sanat en genel anlamıyla, yaratıcılığın ve/veya hayal gücünün ifadesi olarak anlaşılır." Kant: “sanatın kendi dışında, hiçbir amacı yoktur. onun tek amacı kendisidir. güzel sanatı ancak deha yaratabilir. Hegel: "sanattaki güzellik doğadaki güzellikten üstündür. sanat, insan aklının ürünüdür. kendisine doğanın taklidinden başka amaç bulmalıdır." demektedir.

Kübist tablolarında Pablo Picasso, dünya'daki üç boyutun iki boyutla anlatılabilirliği üzerinde bir teknik önermiş, dahası doğru olanınsa üç boyutu aktarmak olacağını öngörmüştür. Yani burada sanat, yaşamdan kesitlerin aktarımındaki araç anlamındadır. Picasso'nun “en tanınmış eseri Alman ordularının Guernica kasabasını bombalamasını anlatan Guernica adlı eseridir. Resim 1937'de yapılmıştır. Bu resim şu anda Madrid'de Reina Sofía Müzesinde bulunmaktadır. Picasso, bir sergisi sırasında kendisine, ‘bu resmi siz mi yaptınız?' diye soran bir Alman generaline, ‘Hayır, siz yaptınız!' cevabını vermiştir.” Yani bu tablosunda, ‘toplum için sanat' yapılmıştır. Toplum, savaşın acılarını yaşayandır; sanat, acıların aktarımındaki teknik ve yaratıcılıktır. Diğer taraftan Picasso'nun yakın dostları, genelde şairdir.

Şairler ve ürettikleri şiirlerin, 'toplum için sanat'a yönelik olup olmadığı mı tartışacağız? İsterseniz bu kez tersine giderek, doğru sonuca ulaştırmaya çabalayan bir tartışma düzleminde olalım: yani 'olmayana ergi yöntemi' ile çalışalım..

Nazım veya bir Yücel; sanki onlar bir anda oluşuveren kişilikleriyle, ortaya döktükleri dizeleri süpürüp halkın önüne koydular.. Sanki onlar, doğuştan şair olmak için yetiştirildiler, görevlendirildiler; acıları da heybelerinde getirdiler..

Elbette ki değil! Onlar sadece, duyarlı ve eli kalem tutan, kendini ikinci planda tutmasını bilen kişiler olarak toplumu aydınlatmayı, ışık vermeyi seçtiler; cesur yürek olmadıklarını kim söyleyebilir? Suya sabuna dokunmayan onca insanın yanında, susulan zamanda ses ürettiler. Çoğu da ölüp gittiklerinde ancak değer kazanacaklarını bile bile, bundan caymadılar; kendi renklerini ayrı tuttular; acıları toplumun acılarıyla eşleşenleri sürdüler.. Kendilerinde gelişen üst bakışı, farklı algılama gücünü, toplumun hizmetine sundular.

Sanki 'sanat için sanat', hangi insanı, ne kadar eğitti de; sadece içindeki farklı güzelliği duyumsayıp, kimseye bir yararı olmadan sönüp gitti.. Gerçekte sanat, algılama gücünün insana yöneltilen; pastoral olsa doğayı anlamasına yarayan; epik olsa ulusal kültürünü korumaya kışkırtan; didaktik olsa öğretileri bir bir veren; görsel/ezgisel sanat olsa başka bakışlarla farkındalık sunan bir toplum hizmetidir. Yani duyumsatılan her bir güzelliğin, kötülüğün heybesinden bir kaç günahı daha alıp gitmeyeceğini, kim söyleyebilir?

Genele erişmek, tümevarmak, yapılan bireysel işlerin insan gibi, komple bir mekanizmanın alt parçaları olduğunun bilincine ulaşmak; içinde benliğin eriyip gideceği önemli kulvarlardan birinde olduğunun farkındalığına sahip olmak; ne kadar zor, değil mi?

Şiir, kolay değilmiş demek ki! Bu işin zorluğunu, içinde taşıdığı ağır toplumsal yükün, çözülmesi gereken sorunlara eğilmenin sorumluluğuna bağlamakla; sıradan işlerden değil, ön saflarda yer alan cesur neferlerden kurulu olduğunu anlamak zorunda kalacağız.

Canı sıkıldığında iki satır karalamanın, hangi özü verebilir olduğunu; sıradan sıkıntıların, kendilerinin çözemediklerini sayfalarca anlatan dizeleri okuma sabrını gösterecek, bunları dinleyecek zamanı olan bir toplumu bulmanın zorluğu düşünüldüğünde; eldeki kalemin korkudan titremesi gerektiğini görmek, ne kadar zor!

orhanti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder